15 Eylül 2010 Çarşamba

HAYIRLI EVET

Millet iradesini kullandı ve EVET dedi. Aslında birçok kişi neye EVET neye HAYIR dediğini bilmeden kullandı oyunu. Her ne kadar bu oylama parti oylaması olmasada EVET ler sağda, HAYIR lar merkez sağ ve solda birleşti. Bir de arada kalan ve boykot eden BDP liler vardı. Zaten onların her iki tarafa da karşı olduklar, hatta herşeye karşı oldukları aşikardı. Referandum sonuçlarına etkisi oldu bu boykotun. GüneyDoğuda EVET ler %90 ları geçti. Bu boykota rağmen oy kullananların sayısı bir önceki seçimlere göre %11 daha fazlaydı. 49 milyon seçmenin %77 si oyunu EVET yada HAYIR olarak kullandı. EVET oyları yaklaşık 6 milyon daha fazlaydı ve %58 e %42 lik bir oranla kazandı. Bu bir parti başarısı değildi elbette. Bütün partilerden her iki tarafa da oy verenler oldu. Çünkü oylanan şey bir anayasa değişikliğiydi. Bu değişikliğin iyi yada kötü olduğu tartışıldı. Yazılı bir metnin kimine göre iyi kimine göre kötü yorumlanması particiliğin ülke sevgisinden ileri geldiğinin göstergesiydi. Eğer biri benim ülkeme fayda sağlayacak birşeyler yapıyorsa ne olursa olsun kim olursa olsun desteklerim. Eğer her kim ülkeme zarar vermeyi hedefliyorsa ona karşı çıkarım. Buradan yola çıkacak olursak bu anayasayı hazırlayıp milletin önüne koyanların ülkeye nasıl bir zarar vermek istediğini düşünebiliriz. Eğer bu bir zarar vermek ise milletin yarısından çuğunun bu zarara göz yumduğunu hatta destek olduğunu söylemek ne derece mümkün.

Şahsi düşüncem bu anayasa değişikliği paketinin iyi ama yetersiz olduğu yönünde. Daha da geliştirilmeli ve güncelleştirilmeliydi. 1980 yılında darbeci zihniyet tarafından yapılan anayasa bu zamana kadar bütün hükümetlerin önünü kesti, elini kolunu bağladı. Bu hükümetlerin arasında MHP de vardı. Bugün ısrarla HAYIR diyen MHP. Aslında HAYIR diyenlerin çoğu biliyor bunun kötü birşey olmadığını, hatta ileriye dönük iyi bir değişim olduğunu. Fakat bu değişimin AKP tarafından yapılıp daha fazla prim kazanmasını istemedikleri için HAYIR dediler. Buna saygı duyuyorum tabiki herkesin özgür iradesi ile desteklediği parti olabilir, tıpkı tuttuğu futbol takımı gibi. Bunu eleştiremeyiz, tıpkı EVET diyenleri eleştiremeyeceğimiz gibi!

Arkasında sonuna kadar duracağım tek siyasi lider Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül. Karakter olarak, siyasi olarak, ikili ve toplu ilişkilier olarak, toplumsal olarak, sosyal olarak o kadar doğru bir insan ki siyasetin içinde kirlenmeden , yıpranmadan, eskimeden kamayı başarıyor. Eğer halen Monarşi rejimi geçerli olsaydı. Baştaki kişi mutlaka Abdullah Gül olurdu. Her açıdan donanımlı ve gurur duyulacak bir insan. Böyle bir lidere sahip olduğumuz için gurur duyuyorum. Bu yorumları ben daha önce kimseden duymadım. Çünkü medyamız reyting yapanların peşinde daima!

Bir çok davranışını tasvip etmediğim Başbakan Erdoğan'ın bu anayasa değişikliğindeki temel amacı şuydu. "Her hükümet kendi kadrosuyla gelsin, kendi kadrosuyla gitsin" Buna hak veriyorum çünkü bu zamana kadar çok çektik makamlar arası savaştan. Bir hükümeti iyi yada kötü olarak eleştirebilmemiz için o hükümet yaptığı icraatlarda özgür olması gerekir. AKP ne yapmaya kalkışsa önüne CHP ve Anayasa Mahkemesi çıktı. Kimler çalışıyor anayasa mahkemesinde ? Daha çok CHP liler. Neden? Sistem başta öyle kurulmuş ve öyle devam ediyor. Değiştirilemez mi ? Değiştirildi artık. Bu değişiklik daha önce neden yapılmadı ? Çünkü CHP hiç bu kadar fazla başvurmamıştı Anayasa mahkemesine daha önceleri. Son yıllarda hemen her şey için başvurdu. Neden ? Kendi alt yapısı orada. Söz sahibi orada.

Bu EVET sayesinde Türkiye'nin 30 yıllık geleceği kurtuldu bana göre. 30 yıl sonra da yine bir değişiklik gerekecektir şüphesiz. Bu gayet doğal. Dünya değişiyor sürekli. Bu konjonktürde anayasanın da değişmesi gerekliydi. Bügün HAYIR diyenler 30 yıl sonra teşekkür edecek EVET diyenlere. Bu değişikliğin etkileri uzun vadede daha net anlaşılacaktır.

AKP ye çok sığ eleştiriler yapıldı bu süreçte. Bu harcanan paralar nereden geliyor dediler sanki ellerinde ispatları varmış gibi. Rahibe gibi türban takmak istiyorsan EVET de dediler, millet bunları kaileye alacakmış gibi. Sonra anladılar hatalarını oy kullanmaya gidemediler utançlarından.

Sırf muhalefet sıfatları oldukları için karşı çıktılar sormadan soruşturmadan. İstemezuk dediler ne olduğunu bilmeden. Yahu bir bak içinde yazana, bir değerlendir. De ki ; burası olmamış böyle olsun, şu eksik olmuş bu fazla. Yapmadılar. Ne o muhalefet. Böyle muhalefet güven vermez. Muhalefet dediğin bir nevi ülkeyi yönetenleri yönetmek , onları yönlendirmek, varsa yanlışları doğruya yöneltmek demektir. Burada en tutarlı muhalefeti BDP yapıyor her ne kadar kendilerinden haz etmesemde. Hiç olmazsa bir görüşleri düşünceleri var ve arkalarında duruyorlar. Aldılar paketi değerlendirdiler, şu değişiklikleri yapalım dediler kendi yararlarına olacak şekilde. Kabul edilmedi ve boykot ettiler. En azından ne istediklerinin farkındalardı.

2 Eylül 2010 Perşembe

Referandum

Türkiye gelişmekte olan bir ülke. Siyasette, ekonomide, sporda, sanatta, sanayide ve daha birçok alanda düne nazaran bugün biraz daha iyi durumda. Daha önümüzde uzun bir yol var. Öncelikle bunun farkında olmalıyız. Bir anda kendimizi gelişmiş ülkelerle kıyaslarsak hata yapmış oluruz. Belli başlı süreçlerden geçmeden ne siyasette ne sporda ne de ekonomide tam anlamıyla birinci sınıf olamayız. Bizim avantajımız süper olmamamıza rağmen hemen her konuda ara sıra da olsa başarılı olabilmemiz.

Siyasi açıdan büyük bir atılım yapıldı ve artık Türkiye söz dinleyen konumundan çıkarak "Sözü Geçen" konumuna gelmiştir. Sporun bir çok branşında bir anda zirvelere çıkıp bir anda tepetakla gelebiliyoruz. Bu durum aslında Türklerin karakteristik özelliği. Duygularıyla yaşayan bir milletiz ve uzun dönemli planlardan ziyade kısa süreli başarılar yakalayabiliyoruz. Başa dönecek olursak bu başarıları sürekli kılmak için gelişmekte olan ülke statüsünden gelişmiş ülkeler arasına girmemiz gereklidir.

Aslında büyük bir paradoks yaşıyoruz. 1453 yılından bu yana İstanbulda olmamıza rağmen Cumhuriyeti kurmamız çok uzun sürdü. 87 yıllık Cumhuriyet tarihimiz boyunca gelişebildik. 1923 öncesi yaptıklarımızı bir çok savaşla kaybettik. Bazılarını kazanmamıza rağmen her savaş bizi biraz daha geri götürdü. Ta ki Atatürk'e kadar. Günümüzde "Misket Oynarken bile yeneceksin Yünanlıları" sözü edilirken 1881 yılında Yünan kökenli en büyük Türk dünyaya geldi ve Türkiyeyi adeta asırlarca ileri götürdü.

Gelişmiş ülkeler diye adlandırdığımız bazı ülkelerde bugün bile krallık rejimi olmasına rağmen "insan hakkı" konusuna verilen önem nedeni ile hiç bir sorun yaşanmıyor. Bizim yapımız gereği ne kadar demokratik olursak olalım bir türlü çağdaş uygarlık seviyesine erişemiyoruz. Buna hak veriyorum çünkü yaklaşık 400 yıllık alışmışlığı 87 yılda sona erdirmek imkansız ötesi. Bu bir süreç ve süreci yaşıyoruz. Elbet bir gün o gün gelir Türkiye gelişmiş ülkerler arasına girer.

Gelişmişlik eskiye takılı kalmamaktır. Tarihini unutmamak ama tarihteki gibi yaşamamamaktır.

Osmanlıdan bugüne Türk Silahlı Kuvvetleri sayesinde geldik, bu yadsınamaz bir gerçek. Bununla gurur duyuyoruz. Fakat günümüz Dünyasında artık sıcak savaşlar neredeyse yok yada çok azaldı. Artık 1 milyon askere ihtiyaç yok, 1000 tane komando ile biter bu terör. Önemli olan asker çokluğu değil. Günümüzde önemli olan bürokrasi. Savaşmak için sözü geçen ülke olman lazım bu devirde. Türk Silahlı Kuvvetleri olmazsa olmaz bizim için. Bu değişmez fakat önemi azaltılmalı. Her kurumun önünde olmamalı. Değişen Dünya şartlarına ayak uydurabilmemiz için artık asker ülkesi olmaktan çıkıp teknoloji ülkesi, işgücü ülkesi, hammadde ülkesi, yatırım ülkesi olmamız gerekir.

Bu söylediklerim ancak anayasa değişikliği ile olabilir. Mevcut anayasa tam bir askeri anayasa olduğundan açıkcası biraz geri kalmış bir anayasa. Yapılmak istenen anayasanın da yeterli olduğu söylenemez fakat yine de bir başlangıç olur mantığı ile referandumda EVET diyorum.

31 Ağustos 2010 Salı

Değişimin Aktörleri

Değişimin ilk aktörü Aziz Yıldırım.


12 yıldır yapmadığı birşeyi yaparak Aykut Kocamanı tek yetkili olarak başa getirdi. Bence bu Aziz Yıldırım bile değişebildiğine işaretti. Şuan belki kimse farkında değil fakat gelecek yıllarda (eğer Aykut hoca erken gönderilmezse) Aziz Yıldırımın bugünkü kararı çok konuşulacak ve takdir toplayacaktır. Aziz Yıldırımın çok hatası oldu. Ama şimdi de övgü zamanı. Çünkü Aykut Kocaman operasyonunu geçen yıl Aziz Yıldırım başlattı. Belki fikri veren başakası olabilir ama şauna kadar böyle biri çıkmadığı için bütün pay Aziz Yıldırımındır. Tesisleşme konusunda Fenerbahçe'ye çağ atlatan Aziz Yıldırım maalesef aynı başarısını futbol takımı başarısı konusunda gösteremedi. Bunun tek sebebi futbolun başına profesyonel birini geçirmeyerek ve tüm kararları kendisi almasıydı. Son yıllarda diğer tüm branşlarda başarıyı yakalayan Fenerbahçe futbolda başarı anlamında geçmişe göre üstüne koyamaması Aziz Yıldırımın gücünü zayıflattı. O da bu durumun farkındaydı ve geçen sene başında Aykut Kocamanı yani profesyonel bir futbol adamını futbol takımının başına getirdi. Lig şampiuonu olma sevdası yüzünden Daumla yeniden anlaşmak zorunda kalan Aziz Yıldırım bir yandan da geleceği kurmanın düşüncesi içerisinde Aykut Kocamanı Sportif Direktör adı altında Fenerbahçe futbol takımının içine soktu. Şurası kesin ki Aziz Yıldırım da diğer herkes gibi Aykut Kocamanı bir sene içerisinde teknik direktörlüğe getireceğini bilmiyordu. Plan 3 sene Daumla lig şampiyonu olmak ve daha sonra Aykut Kocamanla Avrupaya açılmaktı ama olmadı. Yine de Aziz Yıldırım adeta kendi sözlerini çiğneyerek (Aziz Yıldırım, aykut Kocaman için "Ben burada olduğum sürece sportif direktör olarak kalacaktır" demişti) Aykut Kocamanı tam yetki ile başa getirdi. Bu kaos döneminde verdiği en iyi karardı.

İkinci Aktör Aykut Kocaman.


Fenerbahçe sevgisi , teknik direktörlükten ve daha fazla para kazanmakdan ağır bastı ve Sportif direktörlüğü kabul etti. O zaman içinde gelecekte Fenerbahçenin teknik direktörü olma isteği var mıydı yok muydu bilemem ama her Fenerbahçeli gibi Kulübüme hizmet etmek için ne iş olursa yaparım dedi adeta ve göreve başladı. İlk sene Aykut Kocaman için oldukça zordu. Sportif direktörlük Türkiye için de onun içinde yabancı bir kavramdı. Bunun altından kalkmak hiç kolay değildi. Kaldı ki başında Aziz Yıldırım gibi bir başkan varken bu daha da zordu. Daumla sık sık karşı karşıya geldi. Medya da bu durumu körükledi. Sezon sonu Aykut Kocamanın sözleri pek kendi tarzı değildi. " Daum kalırsa ben giderim " bu sözü ağzından duymadık ama %99 söylediği bilgisini aldık. Netice itibarı ile Daum gitti Aykut hoca kaldı. İyi de oldu. Bu sene kendi transferlerini kendi yaptı ve kendi oynatıyor. Herşey onun elinde. En azından dışarıdan böyle görünüyor. Bu yetkisini çok iyi kullandı bu güne kadar. Geleceğe yönelik bir sistem kurdu ve bu sisteme uygun oyuncular aldı. Bazı oyuncuları gönderdi. Değişim sürecinde daha gelenler ve gidenler olacak. Tek kriter gelenler gidenlerden daha mücadeleci olacak. Aykut Kocaman en az 3 yıllık bir plan yaptı. Umarım en az 3 yıl kimse karışmaz Aykut Kocamana. Eğer bu sabrı gösterirsek sonraki 30 yılımız kurtulabilir..

Üçüncü Aktör Futbolcular.


Özellikle Alex ve Aurelio ile birlikte başlayan bir Brezilya ekolü günümüzde yerini ağırlıklı Afrika kökenli futbolculara bıraktı. Tek istisnası Stoch. Fenerbahçenin bu sezon adığı ve ilginedikleri futbolcular müacedele gücü yüksek oyunculardan oluşuyor. Bu başlı başına bir değişimin kanıtıdır. Halihazırda Fenerbahçede halen çok sayıda Brezilyalı futbolcu var. Ama artık bu futbolcuların hepsi eleştiri alıyor ve gönderilmesi göündemde. Bilica, Santos, Cristian, hatta Alex bile fazlasıyla eleştiriliyor. Tahminim ara transfer döneminde 2-3 oyuncunun daha değişeceği ve seneye kalan Brezilyalıların bir şekilde kulüpten ayrılacağı yönünde. Yerlerine mutlaka iyi oyuncular alınacaktır. Bundan en ufak bir şüphem yok.

Dördüncü Aktör Fenerbahçe taraftarı.


Artık güven duygusu oluştu tüm Fenerbahçe taraftarında. Artık bizden biri gibi düşünen Daum yok. Artık bizden bile daha iyi şeyler düşünen ve başarmak için çalışan bir Aykut KOCAMAN var. Gelecek yıllarda gelecek olan muhtemel başarılar için günümüzdeki başarısızlıklara boyun eğen Fenerbahçe taraftarına düşen tek görev maçlara maksimum ilgi göstermeye devam etmek. Bazen başarıya ulaşmak için bir takım sıkıntılar çekmek gerekir. Bu sezon Fenerbahçeli taraftarların futbolculardan istediği tek şeyin Şampiyonluk değil güzel futbol olması lazım. Bu yük taraftarın bu sağduyuyu göstereceğine inanıyorum.

Milli Gurur



Gururlanırız bir milli müsabaka söz konusuysa. Hangi spor dalı olursa olsun canlı yada tv başında izleriz formalarla bayraklarla. İstisnasız demek isterdim ama maalesef. Ülkemizin en büyük spor kulüplerinden birinin başkanından (Galatasaray başkanı Adnan Polat) birkaç ay önce duyduğum LAF beni hayal kırıklığına uğrattı. Koskoca GS başkanının isteğine bakar mısınız ? Milli takıma gönderdiği her futbolcu için federasyondan belirli bir ücret istiyor. Sebep olarak da "Futbolcularımız milli takım kampından genelde sakat dönüyor" diyor. Elbette aranızda hak verenler olabilir. Fakat bu söz bence bir skandaldır. Ama hiç beklediğim kadar yankı bulmadı TÜRK spor kamoyundan. Enterasan!

Bu hafta ve önümüzdeki hafta tam bir Milli maç haftası. Hem basketbol hem de futbolda müsabakalara çıkacağız. 2010 Dünya Şampiyonasına ev sahipliği yaptığımız bu turnuvada İlk önemli maç olarak bu akşam 12 deva adam Yunan milli takımına karşı sahaya çıkacak. Tüm Türkler ve Yünanlıların takip edeceği bu maçı inanıyorumki kazanacağız. Kora kor geçmesini beklediğim bir maç ama sonunda biz galip geleceğiz. Futbolda karşılaşacağımız Kazakistan ve Belçika karşısında aslanlarımızın ellerinden geleni yapacakları ve tüm güçlerini ortaya koyarak SAKATLANMA PAHASINA mücadele ederek bu iki maçı kazanacağımızı düşünüyorum. Adnan Polat dedi diye mücadeleden kaçacak halleri yokya

26 Ağustos 2010 Perşembe

İlk Maçım

Hakemliğe başladığım ilk müsabakam Sivas köyleri arasında yapılan bir turnuvanın açılış maçıydı. Selimiye sahasının üçe bölünmesiyle 2 adet halı saha tipinde saha oluşturulmuştu. ortada nispeten dar bir bölüm bırakılmış ve burada müsabaka yapılmıyordu. Saha çizgileri büyük saha çizgileri olduğu için yanlamasına oluşturulan sahaların çizgileri belirsizdi (koyu yeşil).

Selimiye tesislerine takım elbise ve TFF 1923 rozeti ile girişimden itibaren müthiş bir saygı ve ilgi ile karşılaştım. Açıkcası beklemiyordum bu kadarını.

Maç öncesi ceza sahasını belirlemek için ceza sahası köşelerine kuka koydum, penaltı noktasını adımlayarak işaretledim v.s. Bu tip şeylerle ilk maçımda karşılaşmam şansızlık olarak görünsede güzel bir tecrübe oldu ve kendime güvenimi getirdi.

Müsabaka yerine gidene kadar az da olsa heyecanım vardı ama ilk düdüğü çaldığım anda heyecan yerini gurura bıraktı. O kadar tuhaf bir duygu ki "ANLATILMAZ , YAŞANIR" Bu sözü kullanan birçok kişi peşinden anlatmaya başlar. Ben bunu yapmayacağım çünkü gerçekten "ANLATILMAZ" "YAŞANIR"

Maçın ikinci yarısında kenardan görevlilerin bana işaret yaptıklarını gördüm. Topun dışarı çıkmasıyla birlikte kale arkasında olan bir minibüsün saha dışına alınmasını istediler. İzin verdim gayet tabi.

Bu arada tribünde annem, babam ve arkadaşım Alaattin Karamert'de vardı. Maç içinde aklıma bile gelmedi tribünde oldukları. Oysa maçtan sonra söylediklerine göre seslenmişler ama duymadım.

İlk maçımın ilk yarısında anlatığım ilk şey bazı futbolcular futbol oynamıyor, başka birşey yapmaya çalışıyor. Önemli olan bu futbolcuları tespit edip, ona göre karar vermek. Maç başında takımlardan birinin stoperi her girdiği ikili müdahalede sert hamle yapıyor. Bu bazen topa oluyor , bazen de rakibe. Bu futbolcunun art niyetli olmadığını gördüm ve futbol yeteneği kısıtlı olduğu için bu tarz oynadığına kanaat getirdim. Bu nedenle yaptığı ilk sert hareket sonrası kendisini ciddi şekilde uyardım sözlü olarak. İkinci devre başı gördüm ki antrenörü değiştirmiş.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

FUTBOL NE KADAR BASİT ?



Bazen çok basit oyun deriz futbol için bazen de zor. Peki neye yada kime göre zordur veya basittir futbol. O kadar çok aktör var ki futbolun içinde konumuna ve bakış açısına göre değişkenlik gösterebilir.

Bir orta saha oyuncusu için çok basittir futbol fakat bir kaleci için oldukça zordur.

Forvet için gol atmak ne kadar basitse defans için de kritik müdahale ile gölü önlemek o kadar sıradandır. Alkışlarız forvet oyuncusu duran topta defanstan top çıkardığında. Oysa kendi kalesine bir çok gol atan futbolcular forvetlerdir. Defans oyuncusunun gol atması çok değerlidir bir takım için.

Türkiye'de uzun yıllar çalışan normal bir teknik direktör Türkiye'ye yeni gelmiş bir teknik direktörden çok daha şanslıdırve başarılı olur en azından ilk yıllar için.

Futbolla ilgisi yada futbola sevgisi olmayan birine bırakın futbol öğretmeyi offside kuralını bile anlatamazsınız.

Netice itibari ile FUTBOL KİŞİNİN BİLGİSİ KADAR BASİTTİR, BİLGİSİZLİĞİ KADAR ZORDUR.

20 Ağustos 2010 Cuma

Hakemlikte Dönüm Noktası Olur



Ben hakemliğe yeni başladım. 20 maç yönettim amator maçlarda bu güne kadar. İlk maçımdan bu yana bir teorim var. Hiç bir hakem ben hiçbirşeyden etkilenmem diyemez. Bu imkansızdır. Bazı hakemler seyirciden etkilenir, bazıları etkilenmez. Ama o seyirciden etkilenmeyenlerde futbolcudan etkilenir. Futbolcudan da etkilenmiyorsa yorumculardan etkilenir, diğer hakemlerden etkilenir, bağlı bulunduğu kurumdan etkilenir, ekonomik şartlar nedeniyle etkilenir ... Bu böyle uzar gider. Kısacası hakemleri etkileyebilecek o kadar çok şey var ki hiç bir hakemin etkilenmemesi mümkün değil. Bu görüşüm dünyadaki bütün hakemler için geçerli.

Bu zamana kadar bir çok eleme usulü maç izledim ve hemen hemen hepsinde gördüğüm sorun şuydu. MHK, UEFA yada FIFA bir eleme maçının birincisine farklı ikinicisine farklı hakem atıyor. Bu tam bir haksız rekabettir. Çünkü her iki hakemin karakteri birbirinden farklıdır. Etkilendikleri şeylerde farklıdır. Biri seyirciden diğeri futbolcudan yada biri fiziksel olarak güçlü ve pozisyonlara yakın, diğeri oyunu uzaktan takip eden bir tarzda olabilir. Son olarak PAOK - FB maçının Alman hakemi Manuel Grafe tam bir "SEYIRCIDEN ETKILENEN HAKEM" modeliydi. Örnek olarak ; bir pozisyonda PAOK lu bir futbolcu yerde kaldı. Önce hakem faulü vermedi ve devam dedi. Futbolcu yerden kalkmıyınca oyunu durdudu ve sakatlığını tedavi ettirdikten sonra seyircinin inanılmaz baskısı üzerine topu PAOK lu futbolculara verdi faul kullanmaları için. Fenerbahçeli oyuncular itiraz etsede ben zaten faul vermiştim diyerek olayı geçiştirdi. Faul vardı yada yoktu. Burada önemli olan hakemin kararına seyircinin etki ediyor olabilmesidir. 1.5 dakika sonra kararı değiştiren bu hakem Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadındaki maçta görev yapmayacak. FB-PAOK ikinci maçının hakemi ıtalyan Paolo Tagliavento olacak. Bakalım bu hakemin etki alanları neymiş haftaya göreceğiz

Fenerbahçe Futbol takımı 11 Kişiden ibaret



Fenerbahçenin şuan tek sorunu kadro derinliğinin olmaması. Paok maçına 5 önemli eksikle başlayan Fenerbahçenin normal şartlarda yedek kalacak futbolcularının ne kadar yetersiz oldugu görüldü. Ne kadar riskli de olsa Bilica İlhan Ekerden 3 gömlek üstün. Keza Selçuk Emre ile karşılaştırılamaz bile. Sol ve saş kanatlardaki Caner ve Mehmet Topuz Stoch ve Dia ya göre oldukça geride. (Mehmet Topuz verilen bonservis bedeline (15milyon Dolar) göre değerlendirilirse oynadığı futbol felaket.) Yeni takıma katılmış olmasına rağmen Niang bu takımın değişmez 11 elemanı olacaktır.

İşte bu eksiklerin fazlalığı nedeni ile bambaşka bir Fenerbahçe izledik dün akşam. Eksikler 1 yada 2 olsaydı bu kadar sırıtmazdı diye düşünüyorum. Fakat takımın neredeyse yarısı farklı olunca ister istemez etkileniyor hem diğer futbolcular hemde sistem. Paok maçını Antalya maçından ayıran iki fark 5 eksik ve seyirci baskısı.

Tahminim Fenerbahçe 26 Agustosda Şükrü Saraçoğlunda çok üstün bir futbol oynayacaktır. Çunku Paok takımının futbolcuları değil taraftarı mükemmel. Bununla beraber skorun ve kimin tur atlayacağı belli olmaz. Gönlümüz tabiki Fenerbahçeden yana. Bu nedenle Fenerbahçeye %51 şans veriyorum. Umarım Mustara Denizli kuralı geçerli olur.

Son olarak Fenerbahçe taraftarından bahsedelim. Adeta 26 Agustosda yapacakları şovun provasını yaptılar ve tıpkı şampiyonluğun kaçtığı maçtaki gibi yaktılar Paok tribünlerini. Bence bunlar sahalarımızda görmek istediğimiz hareketler. Tabiki sıkıntı olmaması kaydıyla. Çünkü futbolun ateşlisi güzeldir.

17 Ağustos 2010 Salı

İngiliz Futbolu Gibi



Fenerbahçe'yi 10 seneden uzun süredir yani kendimi bildim bileli izliyorum, daha önce böyle görmedim. Bu sözüm yanlış anlaşılmasın , Fenerbahçe olaganüstü futbol oynamadı ama tam bir ingiliz takımı gibi oynadı. Hani o hayranlıkla izledigimiz premier lig takımları gibiydi. Oyunu kanatlara yayan. 4-4-2 sistemini ufak bir değişiklikle 4-4-1-1 olarak sahada uygulayan bir takımdı. Basan, pres yapan, oyunu sürekli terse çeviren , en azından bu şekilde oynamaya çalışıyorlardı. Hemen hakkını teslim edelim bu eserin sahibi Aykut Kocaman. Yeni yeni oturtmaya çalışıyor bu sistemi. Başlangıçta sıkıntılar olacaktır. Oldu da nitekim. Young Boys'a elendi Fenerbahçe. 20 milyon Euro kaybı oldu ama gelecek 10 yılı kurtuldu bence. Eger bu şekilde oynamaya devam ederlerse bıkmadan usanmadan yılmadan bu sistemi sürdürürlerse çok başarılı olacaklarına inanıyorum. Ben o ışığı gördüm. İzleyen herkes de görecektir ileride.

30 Temmuz 2010 Cuma

3 büyüklerin büyüklüğü kaleci büyüklüğü oldu.



Daha önceki yazılarımda yazdığım gibi bizim abartarak göklere çıkardığımız sözde büyüklerimiz daha ilk maçtan Avrupa Kupasını hedefleyen başkanlarımızın aksine elenme hatta rezil olma tehlikesi atlattılar. FB ve BJK kalecileri sayesinde deplasmandan 2-2 ve 1-1 lik sonuçlarla dönebildi. Rakip takımlar o kadar çok pozisyona girdi ki İsviçre basını FB-Young Boys maçı için "Boks maçı olsaydı puanla kazanırdık" yorumunu yaptı. Sağdan soldan vurmuştu. BJK ın rakibi de oldukça zayıf olmasına rağmen Shuster'in takımı 4 - 1 - 5 sistemiyle sahaya sürmesi kendilerini yenilginin eşiğine getirdi. GS ise oldukça fazla gol kaçırdığı maçta kaleci hatası ile yenen 2. gol ile 2-2 berabere bitirdi kendi evinde. Rövanş maçlarında 3 takım da turu geçer geçmesine ama sonraki turlarda fire vereceğimiz kesin. Tek arzum TS ile birlikte BJK ve GS Avrupa liginde , Bursa ile birlikte FB Şampiyonlar Liginde guruplara kalsın. Sonrasını sonra düşünelim. Benim görüşüm kısa vadeli hedeflerle mutlu olmak daha kolaydır. Elbet 5 takımdan birkaçı ileriki turlara devam edecektir. Önemli olan çeyrek yada yarı finale kadar bir Türk takımı taşıyarak hem reklam hemde puan kazanmaktır. Ekonomideki gibi spor ve özellikle de futbolda gelişmekte olan ülke durumunda olduğumuzu unutmadan sürekli gelişme çabası içerisinde olmalıyız. Anlık başarılardan ziyade kalıcı başarıları kovalamalıyız. Yani amaç kupayı almak değil, seneye yine katılmak olmalı.

27 Temmuz 2010 Salı

Miroslav Stoch - Issiar Dia



Fenerbahçe Tuncay Şanlı'nın bile doldurmakta zorlandığı fakat alıştıktan sonra çok başarılı olduğu sol kanada genç ve yetenekli bir futbolcu aldı. Aynı şekilde sağ tarafa da kaliteli olduğu belli olan ve hemen herkesten övgü alan (hatta geldiği kulüp olan Rennes taraftarlarınca Dia'nın Fenerbahçe'ye satılması sonrası "takımın ruhunu sattı yönetim" diyerek adeta isyan ettikleri) bir futbolcuyu kadrosuna kattı.

Öncelikle Stoch'dan başlayalım. Fb-Gs hazırlık maçında izlediğim kadarı ile ayağına hakim, top tekniği üst kalitede, hızlı ve çabuk, şutları gayet iyi, defansa yardım isteği içinde olan bir yıldız adayı görüntüsündeydi. Tek maçda bu kadar iz bırakan bir futbolcu sakatlık yaşamaması halinde (Allah korusun) çok başarılı olacaktır. Bu sene karşılaştırılacağı rakipler de çok kaliteli olması kendi performansını tam anlamıyla doğru olarak değerlendirme fırsatı verecek bize. Besiktaş'daki emsali Queresma ve Galatasaray'daki rakibi Arda Turan olacak. Tabiki benim görüşüme göre Arda diğer iki rakibine göre çok daha iyi formda. Queresma ise gittiği büyük kulüplere pek birşey veremese de kendi adına önemli tecrübeler kazandı (iyi ve kötü). Bu tecrübesi net bir şekilde belli oluyor. Besiktasın Avrupa liginde karşılaşacagı muhtemel büyük takımlar karşısında mükemmel futbol sergileyebilir. Fakat tam tersi olma olasılığı da anı oranda bence. Arda Turan en iyi Türk futbolcu. Her takımda oynayabilecek bir futbolcu. Yeteneklerinin yanısıra soğukkanlı oluşu ve liderlik vasıfları takımına maç kazandırabiliyor. Stoch bu iki futbolcudan da genç fakat gelecekte bu iki futbolcu kadar üst düzey ve tecrübeli olup büyük takımlarda başarılı olabilir. Bu potansiyel mevcut. Henüz 21 yaşında olan Stoch'u nekadar elinde tutabilecek Fenerbahçe bakalım.
İssiar Dia, rakipleri Besiktas'da Hilbert olabilir. Galatasaray'da ise Pino geldi. Monaco'dan gelen yıldız adayının başı sakatlıklarla dertte. Sakatlık sorununu aşarsa önemli işler yapabilecek yetenekte ve potansiyelde. Hilbert ise aynı Qeresma örneğinde oldugu gibi diger ikisinden daha tecrübeli. Besiktas bu sene Fenerbahce ve Galatasaraya göre oldukça tecrübeli futbolculara sahip. Fakat bir çok futbolcusu 3 sene sonra olmayacak. Kısa süreli başarı isteyen (Türkiye Ligi Şampiyonluğu) başkanlarının kurduğu bir takım oldu. Dia hırslı ve süratli bir futbolcu. Maç içinde patlama yapabilen, aniden pozisyon bulan veya arkadaşlarına servis yapan bir sağ forvet. Golcü kimliğinden çok gol pası konusunda iyi oldugunu biliyorum. Bu sene attığından fazla asist yapacaktır.

Stoch ve Dia, bu iki futbolcunun ortak özelliği Fenerbahçe'nin neredeyse hiç çalışmayan kanatlarını çalıştırmaya geldi. Kanarya'nın uçabilmesinin en önemli aracı kanatlarıdır. Kalbi (emre) , beyni (alex) , gözleri (lugano) , kuyruğu (gökhan gönül ve santos) , gagasi (cristian) , ayakları (guiza), kanatları (özer ve mehmet topuz) idi. Kanatları ve ayakları kırık olan kanaryanın uçma ihtimali yoktu ve uçamadı. Şimdi kanatlar yerine takıldı. Sıra ayaklarda. Bir süper santrafor (Gyan olabilir) geldiği takdirde Fenerbahçe bu sene özlediği başarılara ulaşabilir. Şampiyonluk belki kesin olmaz ama güzel futbol garantisi olur. Büyük kuküp olan Fenerbahçe büyük kulüp gibi oynamaya başlar...

22 Temmuz 2010 Perşembe

k1asik0




FB GS MAÇLARI HER ZAMANKİ GİBİ TARİHE GEÇMEYE DEVAM EDİYOR. BU SEFER GURBETTE KARŞILAŞTI İKİ EZELİ RAKİP GURBET KUPASI YAFTASI ALTINDA AMA ETİKET FİYATI OLDUKÇA YÜKSEKTİ. HER İKİ TAKIM MAÇA BAŞLAMADAN İKİŞER MİLYON EUROYU KASALARINA KOYMAYI GARANTİLEMİŞ BİÇİMDE ÇIKTI SAHAYA. PROTOKOLDE BU PARAYI DÜŞÜNEN YÖNETİCELER VE BAŞKANLAR AYRI YERLERDE OTURSALARDA SAHADAKİ FUTBOLCULAR BİRBİRLERİNİN ÜSTÜNDEYDİ. ŞAMPİYONLUK MAÇINI ARATMAYACAK DERECEDE SERT VE OLAYLIYDI. BU GERGİNLİK HAKEMİNDE BİRAZ ETKİSİ İLE TRİBÜNDEKİ TARAFTARLARA YANSIDI. ONLARDA SAHAYA YANSITTI AYNI ŞEKİLDE. FİFA KOKARTLI ALMAN HAKEM THORSTEN KİNHÖFER MUHTEMELEN DAHA ÖNCE FB-GS MAÇI İZLEMEMİŞ OLSA GEREK. NORMALM BİR BUNDESLİGA MAÇI EDASINDA YÖNETMEYE ÇALIŞTI. HİÇ BİR FAULÜ KAÇIRMADI. HİÇ BİR KARTI ES GEÇMEDİ. FAZLA FAZLA GÖSTERDİ. HAZIRLIK MAÇI OLMASINA RAĞMEN 14. DAKİKADA YILLARIN TECRÜBESİZİ SELÇUK ŞAHİN TEK POZİSYONDA 2 SARI KART GÖRMEYİ BAŞARDI VE OYUNDAN ATILDI. HAKEME ÇELME TAKMA ZİHNİYETİ TAŞIYAN BİR İNSANA YILLIK 1 MİLYON EURO KAZANMASI YANLIŞ. BIRAKIN FB Yİ HERHANGİ BİR FUTBOL TAKIMINDA BİLE OYNAMAMASI GEREKEN BU ZAT-I MUHTEREM FENERBAHÇENİN ŞUANKİ KAPTANLARINDAN BİRİ NE YAZIKKİ. KİŞİLİKSİZ KARAKTERSİZ BİR FUTBOLCU İLE YOLA DEVAM EDERSE FB YÖNETİMİ VE AYKUT KOCAMAN İSTEDİĞİ KADAR BAŞARILI OLSUN BENİM GÖZÜMDE BİTMİŞ DEMEKTİR. DERBY'DE AKILDA KALANLAR ARDANIN VE YENİ TRANSFER STOCH'UN MUHTEŞEM OYUNUYDU.BİR PARANTEZ DE BİLİCA'YA AÇALIM. SELÇUK İÇİN SÖYLEDİKLERİMİN 10 KATINI SÖYLÜYORUM. BİLİCA, SELÇUK, KAZIM, GÖKHAN ÜNAL, CRİSTİAN, YENİ TRANSFER İLHAN EKER, BEKİR, SONRADAN GİREN ÖNDER, BUNLAR FB NİN FUTBOLCUSU DEĞİLLER, OLAMAZLAR..
BU SEZON ÖNCESİ 4 HAZIRLIK MAÇI GÖSTERDİ Kİ ; FB YE BİR YEDEK KALECİ, BİR STOPER, BİR YEDEK SAĞ BEK, BİR ÖN LİBERO VE BİR SANTRAFOR GEREKİYOR. BUNLAR OLMADAN AVRUPADA BAŞARI İMKANSIZ. LİGDE İLK 3 GARANTİ ZATEN.
MAÇ SONU OLAYLAR DA DAMGASINI VURDU. ARDA KIZGIN TARAFTARLARI SAKINLESTIRMEYE CALISIRKEN SABRI BIR TARAFTARA SALDIRDI. NEYMIŞ EFENDİM HEP ONLARLAMI UĞRAŞACAKMIŞ. BENCE DE ONLARLA UĞRAŞMASIN BİRAZ PAS VE ORTA ÇALIŞSIN. YOKSA BİR ARPA BOYU YOL KAT ETMEDEN BİTİCEK FUTBOL HAYATI. BAKIN ARTIK KİMSE GENÇ SABRİ DEMİYOR...

12 Temmuz 2010 Pazartesi

ŞAMPİYON ALT YAPI


Futbol basit bir oyun derler ama ben işin temaşa kısmındayım. Fotbolun 3 temel kuralı vardır.
1 - Eşitlik
2 - Sağlık ve Güvenlik
3 - Temaşa (göze hoş gelen)
2010 Dünya Kupasında Temaşa varmıydı? Kimilerine göre İspanya olağanüstü futbol oynuyor alabilir. Ama bence İspanya'nın futbolu o kadar da temaşa kuralına uygun değil. Futbolda en zor ama en sade şey pastır. İspanyada bunu mükemmel şekilde uyguluyor. Öyle ki, stoper Pique dahil pas yüzdesi oldukça yüksek oyuncular. tek istisnaları Puyol. O da hava hakimiyeti ile öne çıkıyor.
Ben İspanya futbolunu izlerken o kadarda keyif alamıyorum. Çünkü maçları golsüz geçiyor. Ayrıca topla dribling halinde adam eksilten, sürekli dikine oynamaya çalışan bir takım değil. Topla oynamayı okadar çok seviyorlarki rakip takıma vermemek için pasların %43ünü kendi yarı sahasında yapıyor. Bu nedenle ortaya heyecanın az oldugu bir futbol çıkıyor.
Diğer yandan İspanyol futbolcuların hemen hemen hepsi tam anlamıyla profesyonel bir şekilde oynuyor. Maçın hiç bir anında oyun disiplininden kopmuyorlar. Adeta tahtada ne çizildiyse harfiyen uyguluyorlar. İspanyanın 6 - 7 futbolcusu Barcelona'da sürekli yan yana oynamamnın avantajı ile gözü kapalı oynuyorlar. Xavi ve İniesta futbol oynarken önce beyinlerini sonra vücutlarını sonrada bileklerini.
Bu Barcelona ekolü devam ettikçe İspanya bir şekilde kupaları alır.

11 Temmuz 2010 Pazar

Tarihi Final



Hollanda ile İspanya arasında bu akşam oynanacak müsabaka ile Dünya Kupası tarihinin 8. şampiyonu belli olacak. Bu iki takım da kupayı ilk defa kazanacak. Geride bıraktığımız 18 Dnya kupasını sadece 7 farklı takım kazanmayı başarabildi. Bunlar ;
1930 - Uruguay
1934 - Italya
1938 - Italya
1950 - Uruguay
1954 - Batı Almanya
1958 - Brezilya
1962 - Brezilya
1966 - Ingiltere
1970 - Brezilya
1974 - Batı Almanya
1978 - Arjantin
1982 - Italya
1986 - Arjantin
1990 - Batı Almanya
1994 - Brezilya
1998 - Fransa
2002 - Brezilya
2006 - Italya
2010 - Hollanda ya da Ispanya

2010 Afrika Dünya Kupası ile kupa galibi ile futbolda bir çok şey daha değişecek gibi. İngiltere - Almanya maçındaki İngilterenin çizgiyi geçen golünün sayılmaması ve Arjantin - Meksika maçında Arjantinin golünün bariz offside oluşu FİFA nın "Bu hakemlik sistemi ile oynanan son turnuva 2010 Dünya Kupası olacak." sözünü etmesine neden oldu. Yeni sistem nasıl olacak tam bell, değil fakat köklü değişiklik olacak gibi. Teknolojiden de yararlanılması olası görünüyor. Tabiki insan faktörünü ortadan tamamen kaldırmamak gerekli fakat maçın kaderini değiştirecek kararları da tamamen insan hatasına bağlamamak gerekir. Sonuçta Futbol artık endüstriyel oldu ve büyük paralar dönüyor. En ufak bir hata bir kulübün veya ülkenin ciddi boyutlarda maddi ve manevi zarara uğratabiliyor. Bu nedenle hataları en aza indirgemek gerekli.

Bir hakem olarak gelişmeleri merakla bekliyorum.

9 Temmuz 2010 Cuma

2010 Dünya Kupasında Türkiye olsaydı !



Şilinin bıraktığı izden daha derin bir izin bırakırdı şühesiz. Kabul edelim ki DK eleme grupları DK finallerindeki gruplardan daha zor. Kabul edelimki Türk futbolu bizim sandığımız kadar gelişmiş değil. Eğer biz Avrupanın 6. büyük ligi olsaydık DK na katılan 13 Avrupa takımından biri olurduk. Eğer bizim milli takımımız sandığımız kadar başarılı olsaydı Yünanistan gibi bir kupa almış olurduk(iyi futbolla alınan 3. veya 4. lük kötü futbolla alınan şampiyonluktan iyidir BENCE). Eğer bizim futbolcularımız gerçekten sandığımız kadar iyi olsaydı Berbatov gibi Premier League'in üst düzey takımlarında oynayan bir futbolcumuz olurdu. Eğer bizim teknik direktörlerimiz sandığımız kadar üst düzey olsaydı Mourinho gibi Dünya çapında bir teknik direktörümüz olurdu. Eğer bizim yöneticilerimiz söyledikleri gibi iyi olsaydı davalık olan o kadar dosyamız olmaz ve kaybedilen milyon Euro'lar gitmemiş olurdu. Eğer bizim medyamız sanılan kadar kaliteli olsaydı bir günde bir takıma 8 - 10 yabancı futbolcu getirmezdi. Eğer bizim taraftarımız sandığımız kadar futbolsever olsaydı bırakın küme düşen takımı alkışlamayı 2. olan takımına öfkelenip stadı yakmazdı. Bu örneklerin sınırı yok. Yani diyeceğim o ki ; biz yukarıda örneğini verdiğim Yünanistan, Bulgaristan, Portekiz, İsviçre ... gibi ülkelerden gerideyiz. Her ne kadar biz bunu kabul etmesekde bu böyle. Umarım Simon Kuper'in Futbolun Şifreleri isimli kitabında bahsettiği gibi "Gelecekte neden Türkiye, Avustralya, Japonya, ABD ve hatta Irak futbolun kralı olabilirler?" sözü gerçekleşir.

Alexsandro de Souza




*14 Eylül 1977 yılında saat 2’yi 20 geçe Santa Brigida doğum hastanesinde dünyaya geldi.
*Çocukluğu Kolombo’da geçen Alex’e, annesi ve babası çalıştığı için anneannesi baktı.
*Zorluklar içinde geçen çocukluk yıllarında kazandığı şeylere değer vermeyi öğrendi.
*Alex henüz 9 yaşındayken, Coritiba’da oynayan Silvio, kulüp seçmelerine katılmak isteyip-istemediğini sordu.
*Bu fikir Alex’in hoşuna gitti ve seçmelere katıldı.
*O gün 200’den fazla çocuğun arasında en ufak bir şansının dahi olduğunu sanmıyordu.
*Seçmelerin ardından Miro ismindeki antrenör Alex’e, ‘Salon futboluna katılır mısın?’ diye sordu. Alex’in yanıtı olumlu yöndeydi ve salon futbolu oynamaya başladı.
*Bu süreç 1995’in başına kadar devam etti, ta ki Coritiba’dan çağırılana kadar
*Fakat bir seçim yapmak zorunda kaldı. Çok sevdiği salon futbolu mu yoksa saha futbolu mu?
*Alex geleceğini düşünerek saha futbolunu seçti. Ve böylece kariyeri başladı…
*Ailesi okumasını çok istemesine rağmen futbol ve okulu aynı anda götüremediği için liseyi bitirmesine 1-2 yıl kala okulu bırakmak zorunda kaldı.
*1995 yılından 1997 yılına kadar Coritiba’da oynadı.
*2 yıl forma giydiği Coritiba’da 32 gol attı.
*1997 yılında Palmeiras’a transfer oldu.
*Eşi Daiane’yle 23 Aralık 1999’da nişanlandı, 9 Mart 2000’de evlendi.
*2001 yılına kadar forma giydiği Palmeiras’ta 241 maçta 78 gol attı, 58 asist yaptı.
*Gösterdiği performansla Parma’ya transfer oldu.
*2001/2002 sezonunda İtalyan ekibine transfer oldu fakat bu macera kısa sürdü ve sadece 5 maça çıkabildi.
*Forma giydiği 5 maçta 2 gol atıp 7 asist yapmasına rağmen İtalya’ya alışamadı ve ligin ikinci yarısında ülkesine döndü ve Flamengo’yla anlaştı.
*Flamengo’da 12 maçta 3 gol attı ve sezon sonunda Cruzeiro’yla anlaştı.
*Yıldızının parladığı Cruzeiro’da 121 maçta 64 gol atıp 61 asist yaptı.
*Ve bu performansının ardından Fenerbahçe’nin dikkatini çekti; 2004 yılında efsane olacağı Fenerbahçe’ye geldi.
*10 numaranın uğuruna inanmayan ve sahaya sağ ayağıyla çıkmaya dikkat eden Alex, sarı lacivertli kulübe geldiği 2004/2005 sezonunda Süper Lig’de 24, Türkiye kupası’nda 4 gol attı.
*2005/2006 sezonunda Süper Lig’de 17 gol atan yıldız, Fenerbahçe’deki üçüncü sezonunda attığı 19 golle gol kralı olarak Fenerbahçe tarihinde gol kralı olan ilk yabancı oyuncu olma unvanını aldı.
*2006/2008 yılları arasında futbolculuğunun dışında karakter ve meslek ahlakı itibariyle de örnek aldığı Zico’yla çalışma fırsatı buldu.
*2007/2008 sezonunda Fenerbahçe’nin Avrupa kupalarındaki en büyük başarısında en büyük rolü oynadı.
*Şampiyonlar Ligi’nde o sezon Manchester United şampiyon olurken, turnuvanın gol kralı 8 golle Cristiano Ronaldo, asist kralı ise 6 asistle Alex oldu.
*Takımının çeyrek finale kadar devam eden Devler Ligi serüveninde 10 maçta da forma giyen ve 875 dakika oyunda kalan Alex yaptığı asistler ile kupaya damgasını vurdu.
*2004/2005, 2005/2006, 2006/2007, 2007/2008, 2008/2009 ve bu sezonla birlikte Fenerbahçe’deki 6. sezonunu geride bırakan Alex, sarı-lacivertli kulüpte en çok forma giyen ve en çok gol atan yabancı futbolcu ve gol kralı olan ilk yabancı futbolcu olma özelliği taşıyor…
*Alex’in Fenerbahçe formasıyla çıktığı 260 maçta 126 golü 124 asisti bulunuyor…

8 Temmuz 2010 Perşembe

Aklın yolu 1 - Moralim 0

İspanya Almanya'yı neredeyse oynanmayan bir maç ile 1-0 yendi. Ben hayatımda bu kadar durağan bir maç izlemedim. Tempo neredeyse hiç yoktu. Maça kötü diyemiyorum. Çünkü iyi ya da kötü hiç bir şey yoktu Puyol'un kafası dışında.
Almanya turnuva başından buyana oynadığı oyunu en azından oynamaya çalışsaydı daha iyi olurdu. Belki farklı yenilirlerdi ama belki de elerlerdi. Dün akşamki futbolla eleme imkanları yoktu. Rıdvan Dilmenin dediği gibi 3 gün oynasalar İspanya her gün bir gol atar , turu bir şekilde geçerdi.
Artık güzel futbol, iyi maç adına tek umudum kaldı Hollanda. Eğer Hollanda da Almanya gibi maç başlamadan yenilgiyi kabul ederse zevksiz ve kısır bir maç olur. İspanya bir şekilde alır kupayı. Şayet Hollanda bu kupayı gerçekten istiyorsa ve karşısındaki rakibin kim olduğuna fazla kafayı takmadan kendi futbolunu oynarsa İspanya hakimiyetini kırar. Dileğim de bu.

26 Haziran 2010 Cumartesi

Tek tip değil tek yürek askerlik

Askerliği bir çok kişi angarya olarak görüyor. Yiğitler eğitimden kaçmanın peşinde. Korkusuzlar yorulmaktan korkuyor. Yürekliler silahı temizlemekten eriniyor. Vatansever vatanını askerde olmadığı zaman daha çok seviyor. Aksini iddia eden varsa askerlik anısını anlatsın bakalım.

19 Haziran 2010 Cumartesi

Hükümet - TSK - Siyaset - Asker

Asker : Vatanı uğruna gerektiğinde ölümü göze alandır. Türk askeri geçmişten beri ölmekten çok öldürmeyi başarmıştır. Bu yetenek damarlardaki asil kanda mevcuttur. Önemli olan bu kanı akıtmadan düşmanının kanını akıtabilmektir. Osmanlı isminin verdiği heybetle bugüne kadar geldik ama artık teknoloji çağındayız. Düşmanlarımızın gerisinde kalmamalıyız. Hükümet ve TSK aralarındaki siyaseti bırakıp askerine bakmalı

Askeri ye!

Şehit vermemek için bedelli askerlik çıkarılacağına komutan rütbesindeki askerlere daha iyi eğitim vererek erlerine hakiki komutanlık yaptırmaları sağlanmalı. Düşman 20 metre yakına gelene kadar farkedilmiyorsa o yapılanmada bir sorun var demektir. İncelenmesi ve radikal değişiklikler yapılması gerekir. Ülkemizde ne ka...dar doktora, mühendise, zanaatkara ihtiyaç varsa o kadarda işinin ehli er ve komutana ihtiyaç vardır.

15 Haziran 2010 Salı

Ricardo Quaresma

Nam-ı diğer Q7. Beşiktaş uzun uğraşlar sonucu aldı. Ama nasıl aldı. Ayak diredi Q7. Şampiyonlar liginde oynamak istiyorum dedi Beşiktaş villa alırım dedi. Avrupa'da oynamak istiyorum dedi Beşiktaş süper bir araba veririm dedi. Çok para istedi. Beşiktaş Türkiye'deki en yüksek maaşı verdi. O da geldi. Ben d olsam gelirdim. İyi oynasa da kötü oynasa de seneye gider.

Allah Belamı Versin Görüşmedim

Bu söz Yıldırım Demirörene ait. Mustafa Denizli ile yolları ayırmadan önce Schuster ile görüştüğü , hatta sözleşme imzaladığı iddiaları üzerine söylmişti bu sözü. Şuan Schuster Beşiktaşın teknik direktörü. Rivayete göre Demirören başında ekmek kırmış.
Olay çok enteresan oldu. Schuster ile sözleşme imzaladığı erken ortaya çıkınca ne yapacağını şaşırdı Demirören. Çareyi yemin etmekte buldu ama yemedi millet. Sonrada yalandan 6 teknik diektörle görüşüyoruz aralarında Schuster de var dediler. Bir de Schusteri son sıraya yazmışlar borsaya verdikleri teknik direktör listesinde. Pellegini'yi bile alet ettiler oyunlarına. Ezel dizisi hafif kalır bu seneryolara. Pellegrini de şaşırdı bu işe. Masaya bile oturdular. Pellegrini "Ben anlaşacağımızı sanıyordum" dedi. Oysa ki Beşiktaş çoktan anlaşmıştı Schuster ile. Bu dümene inanılmasını beklemek gerçekten insanları küçük görmektir. Türk milleti futbolu çok seviyoru ve biliyor. Kimse kendini üstün sanmasın. Kimse

12 Haziran 2010 Cumartesi

2010 dünya kupası Güney Afrika

Dünya kupası açılış macı çok heycanli ve bol pozisyonlu ama az gollü oldu. 1-1 biten maçta Galatasaray'da kiralık oynayan giovanni dış Santos macın iyilerindendi.
Aynı başarıyı forlan Uruguay takımı ile Fransa'ya karsı gösterdi ama mac golsüz bitti.
Kupanın 2. Gunünde süprizi Güney Kore Yunanistan'ı yenerek gerçekleştirdi

3 Haziran 2010 Perşembe

Israil

Israil yardım gemilerine yaptığı baskın ve öldürdüğü vatandaşların cezasını bütün Dünya'yı karşısına alarak ödeyecek. Bu günden itibaren hangi ülke Israil'e karşı cıkmazsa kendi zararına olacak. Dengeler tamamen değişti. Bölgede üstünlüğü bulunan İsrail bu olay neticesinde bölgedeki gücünü kaybetti. Bunun ne kadar kötü bir olay olduğunu 10 yıl sonra çok daha iyi anlayacaklar. O zaman Türkiye bölgede İran ve Rusya ile birlikte çok çok önde olacaklar. Amerika da İsraile verdiği desteği çekecek ve kendi yararına olan Türkiye ile ilişkileri daha sağlamlaştırarak bölgedeki bekçisi ilan edecek. Bu olayın Amerika tarafında hiç bir olumsuz durumu olmaz. Sadece bölgedeki elinin ismi değişmiş oldu. Bundan sonra Türkiye'nin nasıl bir politika izleyeceği gelecek yıllar açısından kendi ve diğer bölge ülkelerinin konumu açısından çok önemli. Artık sıcak savaş dönemleri çok eskide kaldığından politik yönden başarılı olan bir adım öne çıkacak. Bekleyip göreceğiz

28 Mayıs 2010 Cuma

Aziz Yıldırım

Fenerbahçe Türkiye'nin en büyük spor kulübü. Hatta Dünya'nın sayılı spor kulüplerinden. Bence Dünya'da da birinci sırada. Ama altını çizerek söylüyorum SPOR kulübü. Türkiye'nin milli sporcularının %33 ü Fenerbahçe'den katılıyor. Futbolda, basketbolda, voleybolda, masa tenisinde, yüzmede, boksda, kürekde ve tüm amatör branşlarda sürekli zirveye oynuyor. Bu çok büyük bir başarı ve bu başarıda büyük rol oynayan Aziz Yıldırım benim gördüğüm en başarılı yönetici. Benim anlayışıma göre yönetici temel olarak kulübü finansal açıdan mümkün olduğu kadar kârlı bir düzeyde yönetmektir. Bunu gerçekleştirmek için çalışan kişileri titizlikle seçmelidir. Aziz Yıldırım finansal konuda Fenerbahçeyi çok iyi yere getirmiştir. Bu da azımsanmayacak bir başarıdır. Fakat ikinici husus olan çalıştığı kişileri seçme konusunda çok doğru adımlar atamamıştır. Bunun cezasını da zaman zaman kendisi çekmektedir.
Aziz Yıldırım geldiği günden bu zamana kadar sadece kulübü finansal ve tesisleşme yönünden ileri götürmek için çalşıp çalıştığı kişileri seçme görevini profesyonel birine bıraksaydı şuanda olduğundan 2 kat daha başarılı olurdu kuşkusuz.
Yeni yeni bu hamleyi yaptı Aykut Kocaman ile ama tam olarak değil. Bu değişimi yapmak için 13 yıl beklemesi kendisi ve Fenerbahçe için pek hayırlı olmadı. Ama en azından gelecek daha parlak gibi görünüyor.

16 Mayıs 2010 Pazar

Turkcell Super Lig

Ligin som haftası Fenerbahce Bursasporun 1 puan onunde Trabzon ile evinde, Bursaspor ise evinde Besiktas ile karşılaşıyor. Tahminim Fenerbahcenin şampiyonluğu Besiktas sayesinde kazanacağı yönünde.

14 Mayıs 2010 Cuma

CHP - DENIZ BAYKAL

ÜLKEMİZDE YAKLAŞIK 4 KİŞİDEN BİRİ DENİZ BAYKALI BAŞBAKAN OLARAK GÖRMEK İÇİN OY VERMİŞTİ. BAŞBAKANLIĞA LAYIK GÖRMÜŞTÜ. FAKAT DENİZ BAYKAL KENDİSİNE VERİLEN BU DESTEĞİ ÇOK BASİT (SIRADAN İNSANLARIN YAPACAĞI) BİR OLAYLA GÖLGELEDİ. BU BİR İDDİA BİLE OLSA NE CHP'YE NE DE BAYKAL'A YAKIŞMADI.
PEKİ BUNDAN SONRA NE OLACAK. BENCE BAYKAL'I TEK ADAY GÖSTERECEKLER VE SEÇECEKLER. BUNU BAYKAL'DA BİLİYOR FAKAT. BAYKAL'IN İŞİNE DE GELİR. FAKAT CHP BU OLAYDAN BÜYÜK YARA ALMIŞTIR VE ALMAYA DA DEVAM EDECEKTİR. ŞU ANDA CHP OYLARI BİR HAYLİ DÜŞMÜŞ OLMALI. EĞER BAYKAL TEKRAR GENEL BAŞKAN OLURSA OYLAR DAHA DA DÜŞECEKTİR. ÇÜNKÜ HİÇ KİMSE BÖYLE BİR İDDİA'YA TEPKİSİZ KALMAZ.
ŞAHSİ GÖRÜŞÜM BU SÜREÇ YUKARIDA BAHSETTİĞİM GİBİ İŞLER İSE CHP GELECEK İLK SEÇİMDE İKİNCİLİK KÜRSÜSÜNDEN İNER. YERİNE KİM GEÇER ŞUANDA MUAMMA. TAHMİNİM BU OLAY SONRASI MUSTAFA SARIGUL ATAĞA GEÇECEKTİR. BÖYLE PUSLU ORTAMLARDAN NEMALANMAYI ÇOK GÜZEL BAŞARABİLEN BİR SİYASETÇİ. KENDİ AÇISINDAN ÇOK BAŞARILI FAKAT HERŞEYİ KENDİSİ İÇİN YAPMASI ONA LİDERLİĞİ GETİRMEZ. İKİNCİLİĞİ HEDEFLİYORSA O BAŞKA.
TARİHİN EN KÖTÜ MHP BAŞKANI VE VEKİLLERİ BU OLAYDAN NE BİR FAYDA NE DE BİR ZARAR GÖRÜRLER. CHP ELİNDEN GELDİĞİNCE MUHALEFET GÖREVİNİ YAPMAYA ÇALIŞIYOR DOĞRU YA DA YANLIŞ TARTIŞILIR. FAKAT MHP SANKİ İŞ BİLMEZLER GİBİ OLDUĞU YERDE SAYIYOR. TEK BİLDİĞİ VE YAPTIĞI ŞEY NE OLURSA OLSUN HÜKÜMETE KARŞI ÇIKMAK. SANIRIM MUHALEFET KELİMESİNİN SADECE SÖZLÜK ANLAMINI UYGULAMAYA ÇALIŞIYORLAR. BUNA DA ŞÜKÜR. YA HAVA MUHALEFETİ ZANNETSELERDİ NE OLACAKTI !...

1 Mayıs 2010 Cumartesi

1 MAYIS

Bugun 1 Mayıs 2010, her 1 Mayıs gibi olaylar cıkacaktır. Olayları çıkartanlar asla işçiler, emekçiler değil. Bu gibi özel günleri fırsat bilerek devlet ve hükümet aleyhine propaganda yapıp , hatta kavga ve kargaşa çıkararak ülke huzurunu kaçırmak , devletin ve hükümetin kötü oldugu imajını vermek isteyen azınlıklara bu fırsatı işçiler ve işçi sendikaları vermemelidirler.
Bu tip provakasyonlar bir süre daha sürecek gibi görünüyor.
Önce işçi sendikalarının yönetiminde ve varsa alt kadrolarındaki kötü niyetli kişileri temizlemek gerekiyor. Daha sonra da işçilerimize gerekli hakları vermesi için devlete ve hükümete daha düzgün yollarla baskı yapılması gerekir.
Kavgayla savaş bile kazanılmaz.

30 Nisan 2010 Cuma

Ziraat Turkiye Kupası

TFF nun Türkiye kupasında tam anlamıyla organizasyon faciası yasaması ve bunu tüm futbol severlerin çekmesi çok üzücü bir durum.
Fenerbahçe ve Trabzonspor ile oynanacak final karşılaşmasını yeni stad olan Şanlıurfa GAP Arena Stadı'na vermesi çok iyi niyetli bir dusunceydi fakat stadyumun isiklandirma sisteminin çözülmemiş olması ve macın 5 Mayıs Çarşamba gunü 15:45 de oynanacak olması birçok spor ve futbolseverin müsabakayı izleyemeyecek olmasina neden oldu.
TFF nun bu denli büyük bir hatayı biram önce çizmesi gerekiyor. Bu oldukça zor görünüyor çünkü biletler satılmaya başlandı. Yine de yapacak birseyler bulunmalı. Merakla bekliyoruz...

HERKES ICIN FUTBOL - Ankaragucu yoneticisi

Ankaragucu yoneticisi Atalay'ın yaptıgı acıklamada "Fenerbahce elini icimize kadar sokmus durumda" sozunden kasıt Umit Ozat olsa gerek.

Ahmet Gokcek yoneticilik ve baskanlık konusunda cok tecrubesiz. Bu nedenle Atalay'a engel olmamıs veya olamamıs olabilir. Benim dusuncem Aziz Yıldırım bu olay uzerine Ahmet Gokcek ile ya da Melih Gokcek ile bu konuyu gorusmustur. Ahmet Gokcek bu gorusme uzerine acıklama yapmak durumunda kalmıstır. Ahmet Gokcek'in acıklamaları arasında en can alıcı kısım "Umit Ozat'ın Ankaragucu teknik direktoru olabilicegi" dir.

Atalay kendince halihazırdaki teknik direktoru Roger Lemerre ve yardımcısı Umit Ozat'ı gondermis ve yerine Bulent Uygun ile anlasmıstır. Fakat bu seneryanun gercekle ve Ankaragucu ile hic bir alakası yoktur.

Atalay'ın istedigi tamamen gercek dısı haberlerle ortamı gererek bir kaos ortamı yaratmaktı ve bunu cok iyi basardı.

Bu olayda en masum taraf hakemlerdir. Ben de hakemlige yeni baslamıs biri olarak Atalay'ı tum hakemlerden ozur dilemeye ve istifaya davet ediyorum. Bu tip cirkin islerle spora leke bulastırmak hic kimsenin hakkı ve gorevi degildir.

HERKES ICIN FUTBOL