15 Eylül 2010 Çarşamba

HAYIRLI EVET

Millet iradesini kullandı ve EVET dedi. Aslında birçok kişi neye EVET neye HAYIR dediğini bilmeden kullandı oyunu. Her ne kadar bu oylama parti oylaması olmasada EVET ler sağda, HAYIR lar merkez sağ ve solda birleşti. Bir de arada kalan ve boykot eden BDP liler vardı. Zaten onların her iki tarafa da karşı olduklar, hatta herşeye karşı oldukları aşikardı. Referandum sonuçlarına etkisi oldu bu boykotun. GüneyDoğuda EVET ler %90 ları geçti. Bu boykota rağmen oy kullananların sayısı bir önceki seçimlere göre %11 daha fazlaydı. 49 milyon seçmenin %77 si oyunu EVET yada HAYIR olarak kullandı. EVET oyları yaklaşık 6 milyon daha fazlaydı ve %58 e %42 lik bir oranla kazandı. Bu bir parti başarısı değildi elbette. Bütün partilerden her iki tarafa da oy verenler oldu. Çünkü oylanan şey bir anayasa değişikliğiydi. Bu değişikliğin iyi yada kötü olduğu tartışıldı. Yazılı bir metnin kimine göre iyi kimine göre kötü yorumlanması particiliğin ülke sevgisinden ileri geldiğinin göstergesiydi. Eğer biri benim ülkeme fayda sağlayacak birşeyler yapıyorsa ne olursa olsun kim olursa olsun desteklerim. Eğer her kim ülkeme zarar vermeyi hedefliyorsa ona karşı çıkarım. Buradan yola çıkacak olursak bu anayasayı hazırlayıp milletin önüne koyanların ülkeye nasıl bir zarar vermek istediğini düşünebiliriz. Eğer bu bir zarar vermek ise milletin yarısından çuğunun bu zarara göz yumduğunu hatta destek olduğunu söylemek ne derece mümkün.

Şahsi düşüncem bu anayasa değişikliği paketinin iyi ama yetersiz olduğu yönünde. Daha da geliştirilmeli ve güncelleştirilmeliydi. 1980 yılında darbeci zihniyet tarafından yapılan anayasa bu zamana kadar bütün hükümetlerin önünü kesti, elini kolunu bağladı. Bu hükümetlerin arasında MHP de vardı. Bugün ısrarla HAYIR diyen MHP. Aslında HAYIR diyenlerin çoğu biliyor bunun kötü birşey olmadığını, hatta ileriye dönük iyi bir değişim olduğunu. Fakat bu değişimin AKP tarafından yapılıp daha fazla prim kazanmasını istemedikleri için HAYIR dediler. Buna saygı duyuyorum tabiki herkesin özgür iradesi ile desteklediği parti olabilir, tıpkı tuttuğu futbol takımı gibi. Bunu eleştiremeyiz, tıpkı EVET diyenleri eleştiremeyeceğimiz gibi!

Arkasında sonuna kadar duracağım tek siyasi lider Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül. Karakter olarak, siyasi olarak, ikili ve toplu ilişkilier olarak, toplumsal olarak, sosyal olarak o kadar doğru bir insan ki siyasetin içinde kirlenmeden , yıpranmadan, eskimeden kamayı başarıyor. Eğer halen Monarşi rejimi geçerli olsaydı. Baştaki kişi mutlaka Abdullah Gül olurdu. Her açıdan donanımlı ve gurur duyulacak bir insan. Böyle bir lidere sahip olduğumuz için gurur duyuyorum. Bu yorumları ben daha önce kimseden duymadım. Çünkü medyamız reyting yapanların peşinde daima!

Bir çok davranışını tasvip etmediğim Başbakan Erdoğan'ın bu anayasa değişikliğindeki temel amacı şuydu. "Her hükümet kendi kadrosuyla gelsin, kendi kadrosuyla gitsin" Buna hak veriyorum çünkü bu zamana kadar çok çektik makamlar arası savaştan. Bir hükümeti iyi yada kötü olarak eleştirebilmemiz için o hükümet yaptığı icraatlarda özgür olması gerekir. AKP ne yapmaya kalkışsa önüne CHP ve Anayasa Mahkemesi çıktı. Kimler çalışıyor anayasa mahkemesinde ? Daha çok CHP liler. Neden? Sistem başta öyle kurulmuş ve öyle devam ediyor. Değiştirilemez mi ? Değiştirildi artık. Bu değişiklik daha önce neden yapılmadı ? Çünkü CHP hiç bu kadar fazla başvurmamıştı Anayasa mahkemesine daha önceleri. Son yıllarda hemen her şey için başvurdu. Neden ? Kendi alt yapısı orada. Söz sahibi orada.

Bu EVET sayesinde Türkiye'nin 30 yıllık geleceği kurtuldu bana göre. 30 yıl sonra da yine bir değişiklik gerekecektir şüphesiz. Bu gayet doğal. Dünya değişiyor sürekli. Bu konjonktürde anayasanın da değişmesi gerekliydi. Bügün HAYIR diyenler 30 yıl sonra teşekkür edecek EVET diyenlere. Bu değişikliğin etkileri uzun vadede daha net anlaşılacaktır.

AKP ye çok sığ eleştiriler yapıldı bu süreçte. Bu harcanan paralar nereden geliyor dediler sanki ellerinde ispatları varmış gibi. Rahibe gibi türban takmak istiyorsan EVET de dediler, millet bunları kaileye alacakmış gibi. Sonra anladılar hatalarını oy kullanmaya gidemediler utançlarından.

Sırf muhalefet sıfatları oldukları için karşı çıktılar sormadan soruşturmadan. İstemezuk dediler ne olduğunu bilmeden. Yahu bir bak içinde yazana, bir değerlendir. De ki ; burası olmamış böyle olsun, şu eksik olmuş bu fazla. Yapmadılar. Ne o muhalefet. Böyle muhalefet güven vermez. Muhalefet dediğin bir nevi ülkeyi yönetenleri yönetmek , onları yönlendirmek, varsa yanlışları doğruya yöneltmek demektir. Burada en tutarlı muhalefeti BDP yapıyor her ne kadar kendilerinden haz etmesemde. Hiç olmazsa bir görüşleri düşünceleri var ve arkalarında duruyorlar. Aldılar paketi değerlendirdiler, şu değişiklikleri yapalım dediler kendi yararlarına olacak şekilde. Kabul edilmedi ve boykot ettiler. En azından ne istediklerinin farkındalardı.

2 Eylül 2010 Perşembe

Referandum

Türkiye gelişmekte olan bir ülke. Siyasette, ekonomide, sporda, sanatta, sanayide ve daha birçok alanda düne nazaran bugün biraz daha iyi durumda. Daha önümüzde uzun bir yol var. Öncelikle bunun farkında olmalıyız. Bir anda kendimizi gelişmiş ülkelerle kıyaslarsak hata yapmış oluruz. Belli başlı süreçlerden geçmeden ne siyasette ne sporda ne de ekonomide tam anlamıyla birinci sınıf olamayız. Bizim avantajımız süper olmamamıza rağmen hemen her konuda ara sıra da olsa başarılı olabilmemiz.

Siyasi açıdan büyük bir atılım yapıldı ve artık Türkiye söz dinleyen konumundan çıkarak "Sözü Geçen" konumuna gelmiştir. Sporun bir çok branşında bir anda zirvelere çıkıp bir anda tepetakla gelebiliyoruz. Bu durum aslında Türklerin karakteristik özelliği. Duygularıyla yaşayan bir milletiz ve uzun dönemli planlardan ziyade kısa süreli başarılar yakalayabiliyoruz. Başa dönecek olursak bu başarıları sürekli kılmak için gelişmekte olan ülke statüsünden gelişmiş ülkeler arasına girmemiz gereklidir.

Aslında büyük bir paradoks yaşıyoruz. 1453 yılından bu yana İstanbulda olmamıza rağmen Cumhuriyeti kurmamız çok uzun sürdü. 87 yıllık Cumhuriyet tarihimiz boyunca gelişebildik. 1923 öncesi yaptıklarımızı bir çok savaşla kaybettik. Bazılarını kazanmamıza rağmen her savaş bizi biraz daha geri götürdü. Ta ki Atatürk'e kadar. Günümüzde "Misket Oynarken bile yeneceksin Yünanlıları" sözü edilirken 1881 yılında Yünan kökenli en büyük Türk dünyaya geldi ve Türkiyeyi adeta asırlarca ileri götürdü.

Gelişmiş ülkeler diye adlandırdığımız bazı ülkelerde bugün bile krallık rejimi olmasına rağmen "insan hakkı" konusuna verilen önem nedeni ile hiç bir sorun yaşanmıyor. Bizim yapımız gereği ne kadar demokratik olursak olalım bir türlü çağdaş uygarlık seviyesine erişemiyoruz. Buna hak veriyorum çünkü yaklaşık 400 yıllık alışmışlığı 87 yılda sona erdirmek imkansız ötesi. Bu bir süreç ve süreci yaşıyoruz. Elbet bir gün o gün gelir Türkiye gelişmiş ülkerler arasına girer.

Gelişmişlik eskiye takılı kalmamaktır. Tarihini unutmamak ama tarihteki gibi yaşamamamaktır.

Osmanlıdan bugüne Türk Silahlı Kuvvetleri sayesinde geldik, bu yadsınamaz bir gerçek. Bununla gurur duyuyoruz. Fakat günümüz Dünyasında artık sıcak savaşlar neredeyse yok yada çok azaldı. Artık 1 milyon askere ihtiyaç yok, 1000 tane komando ile biter bu terör. Önemli olan asker çokluğu değil. Günümüzde önemli olan bürokrasi. Savaşmak için sözü geçen ülke olman lazım bu devirde. Türk Silahlı Kuvvetleri olmazsa olmaz bizim için. Bu değişmez fakat önemi azaltılmalı. Her kurumun önünde olmamalı. Değişen Dünya şartlarına ayak uydurabilmemiz için artık asker ülkesi olmaktan çıkıp teknoloji ülkesi, işgücü ülkesi, hammadde ülkesi, yatırım ülkesi olmamız gerekir.

Bu söylediklerim ancak anayasa değişikliği ile olabilir. Mevcut anayasa tam bir askeri anayasa olduğundan açıkcası biraz geri kalmış bir anayasa. Yapılmak istenen anayasanın da yeterli olduğu söylenemez fakat yine de bir başlangıç olur mantığı ile referandumda EVET diyorum.